BODRUM KATLARINDA UNUTULANLAR...Resim, Gravür ve Baskılar.

“A.M” monogramlı (Antoine Melling olabilir)  gravür. (Gravürün konunun uzmanı David Ekserdjian’a danışıldığı ve kendisince 19. yüzyıla ait olabilecek değerli bir gravür olduğunun belirtildiği eser sahibince ifade edilmiştir).

Anton Ignaz Melling ( 1763-1831): Alman ressam ve mimardır. I. Abdülhamit ve III. Selim zamanında İstanbul’da yaşadı. Boğaziçinde sahil sarayları inşa etti. Hatice Sultan’ın mimar ve ressamı olarak alnılır. Gravürleri 1819’da “Voyage Pittoresque de Constantinople et des rives du Bosphore” adı ile yayınlanmıştır. 

 İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisin’de Bedri Rahmi ve Cemal Tollu atölyelerinde yetişti. Bu arada Fransa hükümeti tarafından düzenlenen Paris’e gitme yarışmasını kazandı. 1948 yılında akademiden mezun ola sanatçı yedek subaylık görevinden sonra Antalya Lisesin’de resim ve sanat öğretmenliğine atandı. 1952 yılından buyana birçok öğrenci yetiştirdi ve birçok sergilere katıldı.

Türk Resminin ilk gravür sanatçılarındadır. “Sanayi Nefise Mektebi’nin 1927 yılından itibaren Güzel Sanatlar Akademisi olarak değişmesi ile birlikte gravür alanında da yeniden gelişme başlatılarak yurt dışından sanatçı öğretmenler getirilir. 1937 yılında Fransız Leopold Levy Resim Bölümü Başkanlığına atanır. Levy gravür yapmış ve öğretebilir nitelikte bir sanatçıdır. 1939’da Levy’nin, özgün baskı atölyesi sorumluluğunu yüklenen asistanı olarak göreve başlayan Sabri Berkel (1907-1993) Floransa’da öğrenim görmüş ve orada gravür teknikleriyle eserler vermiş bir ressamdır. Böylece Akademide ilk defa özgün baskı sanatı için bir atölye kurulur ve 1948 yılında çıkan yangına kadar sanatçı yetiştirilir. Bu dönemde atölyede çalışan bazı sanatçılar Bedri Rahmi Eyüboğlu, Eren Eyüboğlu, Nevzat Akoral, Cemal Tollu, Turgut Zaim, MAZHAR OLGUN, Nejat Melih, Mümtaz Yener, Fethi Karakaş, Fethi Kayaalp, Avni Arbaş, Kemal İncesu, Ferruh Başağa, Selim Turan ve Nuri İyem, Neşet Günal, Gündüz Gölönü ve Mustafa Pilevneli gibi isimlerdir. “Bu sanatçılar sonraki yıllarda sanatlarını pentür teknikleri ile tablo resim yaparak sürdürdükleri için bu ilk özgün baskılara bakarak sanatlarının asıl karakterlerini belirleme olanağı yoktur. Bu özgün baskıların o sanatçıların gençlik eserleri ve Türkiye’deki ilk bilinçli özgün baskı sanatı ürünleri olmaları açısından ayrı değerleri vardır.”

1910 yılında Çorlu’da doğdu. Orta öğretimini Konya İlköğretmen Okulu'nda okudu. 1932'de mezun oldu. Yüksek öğrenimini Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nde tamamladı. Ali Çelebi, Turgut Zaim ve Cemal Tollu’dan resim dersleri aldı. 1940'lı yıllarda, Türk resim sanatında yeni bir gelişmeyi amaçlayan genç sanatçılar Yeniler adı altında toplanarak ressam birliği kurdular. Yeniler, belirledikleri bir konu kapsamında araştırmalar yaparak resim üretmeyi hedef edindiler. Amaçları, toplum kesitlerinin yaşam özelliklerini yansıtan resimler yapmak olan YENİLER  ''Resim, toplumsal gerçekçi değerlere yönelmelidir'' düşüncesinde birleştiler.  1946’dan itibaren devlet sergilerine resimler verdi. 1973’te Cumhuriyet’in 50. yılı nedeniyle düzenlenen sergide, “Köy Düğünü” tablosuyla başarı ödülü kazandı. Yapıtları özel ve kurum koleksiyonlarında bulunmaktadır.

Haydar Besim Aydar 1933 yılında Eskişehir’in Çifteler ilçesinde doğdu.Çok küçük yaşta resim yapmaya başladı.İlk çalışmaları Atatürk portreleridir. Ailesiyle İstanbul Çapa’ya taşındı ve ortaokulda Çağdaş Türk Sanatında lirik soyutlamacı anlayışının öncülerinden biri olan ünlü ressam Hasan Kavruk’tan ders aldı.

Galeri 9 Atölyesini kurdu, bir çok kişisel ve karma sergilere katılan sanatçı 2003 yılında eşinin vefatından bir sene kadar sonra ona söz verdiği sergisini Nişantaşı Bali Sanat Galerisinde açtı. Üç çocuğuna da ilham olan ve onların ressam olmasını sağlayan Aydar 2010 yılında yaşama veda etti.

Türk ressam Şerif Renkgörür 1887’de İstanbul’da doğdu. 1907’de Harbiye’den teğmen olarak mezun olmuş ve İşkodra’ya atanmıştır. Balkan Harbinde esir düşmüş ve esaretten döndüğünde askerlikten ayrılarak sanatla ilgilenmeye başlamıştır.

Daha öğrencilik yıllarında resim çalışmaları ile dikkati çeken sanatçı Harbiye’de Halil Paşa atölyesinde sanatını geliştirme fırsatı bulmuştur. 1913’te Avrupa’ya giderek Münih ve Paris gibi sanat şehirlerinde incelemeler yaparak kendini geliştirmiştir.Asker Ressamlar Sanat Derneğinin ve Halkevleri Resim Birliğinin üyesi olan sanatçı bu kuruluşların düzenlediği bütün sergilere katılmıştır. Özellikle suluboya çalışmaları ile tanınmış olan sanatçının pek çok koleksiyonda yer alan yağlı boya tabloları da bulunmaktadır.

Empresyonizme yatkın bir üslubu olan sanatçının eserleri bir çok kurumsal ve özel koleksiyonlarda yer almaktadır.

Mübin Orhon (1924-İSTANBUL- 1981 PARİS)

Sadrazam Mustafa Reşid Paşa’nın torunudur. Academie de la Grande-Chaumiere’e giden sanatçı burada desen çalıştı. Aynı yıl Paris Üniversitesi’nde açılan karma sergiye katıldı ve 1952-53 yılları arasında Gran Chaumiere Akademisi’nde Modigliani Atölyesi’nde çalıştı.1964 yılında askerlik görevi için Türkiye’ye geldi ve 1968’de yeniden yaşamının sonuna değin kalacağı Paris’e döndü.

Mübin Orhon hala tümüyle anlaşılamamış, keşfedilememiş, kelimenin tam anlamıyla “özgün” bir ressamdır.Türkiye’de az sergi açmış olması ve öte yandan çalışmalarının Paris, İstanbul ve Londra’da özel koleksiyonlara dağılmış olması, daha önemlisi resimlerinin “bilinmemesi” Mübin Orhon’un özelliklerinin fark edilmesini engellemiştir. Ülkemizde soyut sanatın gelişimini incelemeye ise, bu sanatın önemli temsilcilerinden biri olan Mübin Orhon’un sanatı ile başlamak zorunludur.

Kendisinin de içinde bulunduğu bir kurgu dünyasının yaratıcısı olan sanatçı, 1950’lerden sonra lekesel değerleri öne çıkaran soyut eserleriyle özgünleşmiştir.

Prof. Dr. Ali Süleyman Üstünel'in Ekspertiz Raporunun Türkçesi: "Fikret Mualla Saygı tarafından yapılmış orijinal 40*50 cm. kağıt üzerine guaj boya resim". (Eser Sertifikası İle Teslim Edilecektir.)

Prof. Dr. Ali Süleyman Üstünel Hakkında Referanslar: 

Aşağıdaki Linkileri Tıklayarak İnceleyebilirsiniz.

https://moualla.org/wp-content/uploads/Mualla_turk.pdf

https://www.milliyet.com.tr/kultur-sanat/fikret-mualla-yeniden-evinde-533537

https://www.piguet.com/en/889-45 

Link'de Yer Alan Bilgilerin Türkçesi : Fikret Saygı Mualla (1903-1967), Lokantada - 14 Temmuz, tuval üzerine serilmiş kağıt üzerine guaş, imzalı, 33x46 cm Uzmanlık: Bu çalışmanın gerçekliğini bir fotoğraftan teyit ettiği için Sayın Ali Süleyman Üstünel'e teşekkür ederiz. Alıcıya Ali Süleyman Üstünel'den (Fikret Moualla Dostları Derneği) bir sertifika verilecektir.

Selim Turan, Remzi Raşa, Hakkı Anlı, Abidin Dino, Remzi Raşa, Hakkı Anlı, Avni Arbaş, Nejat Devrim, Mübin Orhon ve Albert Bitran ile Paris Türk Ekolü pentür sanatçılarındandır. Hayatının karamsarlığı aksine onun resimleri coşkulu, renkli ve sevinçli resimlerdir. Genelde şehir manzaraları yapan sanatçı resimlerinde Paris ve İstanbul’un sokaklarını, kafelerini, sirklerini ve farklı mekanlarını konu aldı. Suluboya ve guaj boyayı sıkça kullanarak renklerle oynadı ve Henri Matisse’den etkilendi.

 Mualla’nın resimlerinde belirgin olarak hiçbir ekolün etkisi yoktur. Sanatçı parlak ve zengin renkleri kullanan bir ressam olarak bilinir. Fikret Mualla bu açıdan değerlendirildiğinde, Türk Resim sanatında hiç kimsenin özentisi ve taklitçisi olmadan sadece kendi anlayışında üretim yapmış sanatçılar arasında yer almaktadır.

1954 yılında Paris’te ilk sergisini Dina Vierny Galerisi’nde açtı. 25 yıldır eserlerini hiç toplu olarak sergilememişti. O zamana kadar alıcılar onu Paris kahvelerinde bulur ve tabloları ucuz fiyattan alırlardı. Bu sergide eserleri büyük ilgi gören Mualla’nın bütün tabloları satıldı fakat sergiyi düzenleyen kişiler onu dolandırdı ve payını vermedi. Yine de bu sergi sanatçının Paris’teki sanat camiasında Paris ressamı olarak tanınmasını sağladı. Picasso’nun ilgisini çekti ve büyük sanatçılarla tanıştı.

Fikret Mualla’nın hayatındaki önemli ayrıntılardan biri de çok sayıda resim yapması ve tablolarını da neredeyse yok pahasına satmış olmasıdır.

 Hatta Picasso’nun Fikret Mualla’dan bir tablo aldığı ve ona da kendisinin bir tablosunu hediye ettiği ama Mualla’nın onu az bir paraya sattığı söylenir.